Beethoven / Symphony No.9 in D minor Op.125 - II. Scherzo
Beethoven / Symphony No.9 in D minor Op.125 - II. Scherzo
Eski bir palamut deposundan dönüştürülmüş Şen Sineması’nın hikâyesini anlatmak için çıkılan yolun, antik tiyatroların kavealarından, yazlık sinemaların etek, pantolon yırtan tahta sandalyelerine ve oradan zamane sinemalarının kırmızı döşemelik kumaşla kaplı açılır-kapanır koltuklarına uzanacağını; yol boyunca karşılaşılan, aranıp bulunan işletmecilerle, makinistlerle, seyircilerle, çerezcilerle yapılacak sohbetler sayesinde otuz iki kısım tekmili birden Bergama sinemalarının 97 yıllık hikâyesine varacağını kim bilebilirdi?
Daha en başta söylemeliyim ki yola koyulduğum andan itibaren yöntem ve disiplin anlamında bir tarih yazımı yapma niyetinde değildim. Hanedanlar üzerinden kaleme alınan bütün resmî tarihler gibi sinemanın da, egemen anlayışı yeniden ve yeniden doğuran kendine has bir tarih yazımı vardır. Filmlerin, yönetmenlerin, oyuncuların ve yapım şirketlerinin kaydını tutan bu resmî sinema tarihi beyaz perdenin karanlık salonlarında ağlayanları, kötü adamlara veryansın edenleri, saçlarını filmlerde gördüğü gibi kestirenleri yok sayar. Bonservisli makinistlerin, sinemaya sevdalı dellâlların, iki kişi daha gelsin diye sokaktaki ayak seslerine kulak kabartan işletmecilerin, fuayedeki büfede soğuk gazoz satanların hikâyelerine orada yer yoktur. Fakat her şey nasıl değişiyorsa bu ana akım tarih yazımı da artık değişiyor. Yeni Sinema Çalışmaları yaklaşımıyla konuya eğilenler yaklaşık son yirmi yıl içerisinde tüm dünyada bu değişimin öncülüğünü yapıyor ve sinema seyircisinin, sinema salonlarının, sinemaya gitme deneyiminin sosyal ve kültürel etkilerini araştırıyor. Büyük olaylar ve insanlarla sınırlanmamış herkesin tarihi de böylelikle yazılmaya başlanıyor.
Sinema Bergama, bir kentin değişim sürecine tam da bu hattan bakmaya çalışıyor; modern toplumlarda kültürel ve toplumsal değişimin dinamiklerinden biri olan sinemanın, yerel anlamdaki belleğin oluşumuna katkısını Bergama pratiği üzerinden ele alıyor.
Bergama sinemalarını, salonlar, işletmeciler ve yakınları, makinistler, sinema çalışanları ve seyirciler üzerinden anlatmayı deneyen Sinema Bergama iki ana bölümden oluşuyor. Okuyacağınız "İlk Yarı", "Antrakt" ve "İkinci Yarı" başlıkları altında toplanan bu ilk bölüm, 97 yıllık bir zaman dilimi içerisinde Bergama kent merkezinde faaliyet göstermiş sinemaların etrafında şekilleniyor. Araştırma süreci pandemi nedeniyle sekteye uğrayan ve 2022 yılında tamamlanması hedeflenen ikinci bölüm ise Bergama köylerindeki sinema deneyimlerini kapsayacak.
Başta da belirttiğim gibi çalışmanın çıkış noktası, Yahudi Mahallesi olarak bilinen Turabey Mahallesi’ndeki Şen Sineması olsa da, eşi benzeri zor bulunacak kültürel ve tarihi katmanlara sahip Bergama’da zaman içinde sayıları 29’a ulaşmış sinemaların kent hayatı ile harmanlanmış hikâyelerini görmezden gelip sadece birine odaklanmak haksızlık olacaktı. Özellikle Nejat Simit ve Yüksel Simit ile tanışıp biriktirdikleri anıları dinlemeye başladıktan sonra çalışma çerçevesinin genişletilmesi kaçınılmaz hale geldi. Nejat Simit, normal koşullarda ulaşmamın, tanışmamın çok uzun zamanlar alacağı birbirinden değerli kişilerle bağlantımı kurmaya gönüllü olduğunu söylediğinde çalışmanın önü de açılmış oldu. Aynı günlerde farklı bir araştırma için görüştüğüm, 2009-2019 yılları arasında Bergama Belediye Başkanı olarak görev yapan Mehmet Gönenç’in sohbetimiz sırasında tavsiye ettiği, Fahri Petek’in hayatını içeren Bir Hayat Üç Can adlı kitap da başka bir dönüm noktası oldu. Kitabı okurken Fahri Petek’in siyasi anlamda ilk öğretmeni bellediği Bergama’nın ilk sinemacısı Bolşevik Cavid Bey ile tanışmak, gerçekliğin büyüsüyle göz kamaştırıcı hale gelmiş bir yola girdiğimi tam olarak anlamamı sağladı.
Sinema Bergama’nın, pek de alışık olmadığım biçimde üç yılı bulan araştırma, fotoğraflama ve yazım sürecini büyük ölçüde tamamlayabildiysem bu Bolşevik Cavid Bey’in aziz hatırasına karşı hissettiğim sorumluluk nedeniyledir. Kuşkusuz sadece bu değil: Nejat Simit’in her zaman heyecanla ve yüksek enerjiyle desteğini sunması; Yüksel Simit’in çalışmanın sıkı bir takipçisi ve destekçisi olması; Geçmişten Günümüze Fotoğraflarla Bergama adlı Facebook sayfasının moderatörü İsmail Hakkı Güzeler’in yaptığı araştırmalar sırasında sinemalarla ilgili bulduğu bilgileri büyük bir incelik gösterip benimle paylaşması; duyduğum, dinlediğim her hikâyeyi anlatmak için yanına koştuğum eşim Günseli Baki’nin sonsuz sabrı ve cesaretlendirici tavrı ve elbette zamanlarını ayırarak bilgilerini, hatıralarını paylaşan Bergamalılar'ın büyük desteği bana bu çalışmayı tamamlayabilmek için ihtiyacım olan gücü verdi. Hepsine minnet duyduğumu buradan bir kez daha söylemek istiyorum.
Sinema Bergama’yı hazırlarken, Bergama sinemaları hakkında zemin oluşturacak derli toplu yazılı kaynaklar olmadığından farklı kaynaklardan elde edilen sınırlı bilgiler, 55 kişiyle yapılan bire bir görüşmelerle büyük ölçüde genişletildi. Öte yandan birbirinden değerli kişisel hatıralardan derlenen bilgilerin yer yer çelişkiler içermesi, yer yer belirsizlikler taşıması bu çalışmanın tamamlanmamış olduğunun bir işaretidir. Araştırmadaki boşluklar ilerleyen zamanlarda yeni bilgiler edindikçe doldurulacak; bu boşluklar nedeniyle Bergama sinemaları başka araştırmacılar için bir çalışma alanı olmaya devam edecek.
Araştırma sürecini neredeyse tamamladığımı düşündüğüm bir noktada, emekli öğretim görevlisi Fatma Dalay’ın 2000’lerin başlarında Bergama sinemaları üzerine yaptığı video kayıtlarına ulaşmak çok sevindiriciydi. Fatma Hanım’ın benimle paylaştığı ham görüntüleri içeren iki VHS kasetin kritik önemdeki içerikleri çalışmanın bazı eksik noktalarını tamamladı. Dalay’ın röportaj yaptığı kişilerden kimileri artık hayatta olmadığından, 20 yıl önce kayıt altına alınmış bu bilgiler büyük bir önem taşıyordu. Ayrıca Fatma Hanım’ın video kayıtları, kapanalı çok olmuş bazı sinemaların kaybolup gitmeden önceki son hallerine ilişkin eşsiz birer belge niteliğindeydi. Bu görüntüleri benimle paylaştığı için kendisine her zaman müteşekkir olacağım.
Bir kent belleğinin önemli bir kısmını kurumsal belgelerin yanı sıra kişisel hatıraların oluşturduğu düşünülürse bunların mümkün olan her fırsatta kalıcı biçimde kayıt altına alınması, korunması ve paylaşıma açılması büyük önem taşıyor. Bergama, araştırmalar bakımından şanslı bir konumda olmasına karşın görkemli ve çok katmanlı tarihi nedeniyle gözler daha ziyade kentin antik dönemine çevriliyor. Osman Bayatlı, Haluk Elbe, Ali İhsan Güngül ve Eyüp Eriş gibi Bergama’nın yerel araştırmacılarının ağırlıklı olarak, MÖ 300’lerde Pergamon Krallığı’nı kuran Attalos Hanedanlığı’ndan başlayıp Osmanlı Hanedanlığı’nın çöküşüne kadar olan dönemi tarihi olaylar, folklorik ve etnografik unsurlarıyla ele aldıkları görülüyor. Hatta araştırmacı-yazar Sefa Taşkın daha gerilere gidip Türkiye’de kabul gören Anadolu’nun resmi tarihinde varlıklarından pek bahsedilmeyen, MÖ 2. binyılda, Yunanistan’daki Mikenler ile Orta Anadolu’daki Hititler’in arasında, Batı Anadolu’da yaşamış ve kendilerini bu iki kültüre de ait olarak görmemiş Luviler’e odaklanıyor. Araştırmalarda büyük ölçüde eksik kalan iki dönem var ki bunlar, siyasi, kültürel ve ekonomik anlamlarıyla çok yönlü yüzleşmelerin yaşanmasına ihtiyaç duyulan dönemler: İttihat Terakki Cemiyeti’nin Osmanlı Devleti’nde iktidarı iki ayrı evrede ele geçirdiği 1908-1918 dönemi ile Cumhuriyet Dönemi. 1900’lerin başlarından günümüze kadar olan yakın tarihin izlerini süren, adlarını yukarıda da andığım Eyüp Eriş ve Sefa Taşkın gibi ve ayrıca Refik Güngör gibi çok değerli araştırmacıların yaptığı bazı yayınlar elbette var ancak bunların sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor. Böyle olunca Pergamon hakkında öğrenebileceklerimiz, örneğin 1913 ya da 1930 Bergama’sı hakkında öğrenebileceklerimizden daha fazla görünüyor.
Yakın tarihin, belgelerin yanı sıra yaşayan kent insanından yararlanarak yazılması, günlük hayat pratiklerinin kayıt altına alınması esas olarak akademik çalışmaların kapsamındaymış gibi görünse de aslında amatör araştırmacıların da çabasını gerektiriyor. Çünkü sözlü tarih anlatılarının nostaljik etkiler yaratan hatıralar olmaktan öte çok daha önemli işlevleri var. Geçmişin unutulmaya yüz tutmuş birikimlerini bu günlere ve geleceğe taşıyan anlatılar esasen kim olduğumuzu, nasıl bir yerde yaşadığımızı anlamamıza, yarınlarımızı bunların ışığında kurmamıza yardımcı olabilecek bir potansiyel barındırıyor.
Bergama ve sinema özelinde bakacak olursak; 20. yüzyılın hemen başlarında içine kapanmış bir kasaba görüntüsü veren Bergama’nın, Batılı tarzda modernleşmeyi hedefleyen Cumhuriyet’in kurucu iradesinin politikaları doğrultusunda kabuk değiştirmeye çabalarken tanıştığı modern çağın büyüleyici, dönüştürücü, sınır tanımayan sanat ve eğlence aracı sinema ile etkileşimini araştırmanın, değerli veriler elde etmemizi sağlayacağını kolaylıkla öngörebiliriz. Yüz yıl içinde köklü değişimler yaşayan, kozmopolit yapısını kaybedip uluslaşma sürecinde tek kimlikli bir toplumsal yapıya evrilen, tarım kökenli bir kasabadan, ticaret ve sanayi ekseninde kurulan üretim ilişkilerinin öne çıktığı bir kente dönüşme yolundaki Bergama’nın yakın tarihinin ve günlük hayatının bütün yönleriyle daha fazla incelenmesi, kayıt altına alınması her anlamda büyük önem taşıyor.
Kentin devasa kültürel ve toplumsal birikiminin mütevazi bir parçasına kulak veren Sinema Bergama, evrensel anlamda toplumların biçimlenmesinde büyük roller oynayan sinemanın, henüz elektriğin bile olmadığı küçük bir Ege kasabasında yarattığı heyecanla başlayan otuz iki kısım tekmili birden hikâyesini, bugünden yarına aktarıyor.
Notlar:
-
Sinema Bergama’da adını sıklıkla anacağımız Bolşevik lakaplı Cavid Bey’in adı, 1926 tarihli ‘Bergama Ticaret ve Sanayi Odası Tüccarân Hüviyeti’nde, sonu ‘d’ harfiyle yazılmış olduğu için metnimizde de bu şekilde yazılmıştır. Ancak farklı kaynaklardan yapılan alıntılarda Cavit biçiminde olan yazım aynen korunmuştur.
-
Gazete ya da kitaplardan yapılan alıntılar yayınlandıkları biçimde aktarılmış, imlâ ve yazım biçimleri orijinal haliyle bırakılmıştır.
YÜCEL TUNCA
1985-2005 yılları arasında çeşitli gazete ve dergilerde basın fotoğrafçılığı ve fotoğraf editörlüğü yapan Yücel Tunca, 2004 yılında İstanbul’da faaliyete geçen Fotoğraf Vakfı ve Galata Fotoğrafhanesi’nin kurucuları arasında yer aldı, yönetim ekiplerinde görev üstlendi,
1996-2005 yılları arasında Uluslararası İstanbul Saydam Günleri'nin, 2007 yılında ULISfotoFEST (Uluslararası İstanbul Fotoğraf Festivali)'in ve 2014-2016 yılları arasında Belgesel Fotoğraf Günleri’nin koordinatörlüğünü yaptı.
2018 yılında Bergama’da, Günseli Baki ile birlikte Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi’ni kurdu.
Yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda kişisel ve karma fotoğraf sergileri düzenleyen, Fotoğraf Notları ve Fotoğrafsız gibi dergi ve kitaplar yayınlayan Yücel Tunca son yıllarda ağırlıklı olarak fotoğraf ve sözlü tarih pratiklerini birlikte kullanarak kent belleği ve değişim temalı belgesel çalışmalar yürütüyor.
SARI DENİZALTI SANAT İNİSİYATİFİ
2018 yılında İzmir, Bergama’da kurulan Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi, başta fotoğraf olmak üzere diğer sanat disiplinleriyle de etkileşimde bulunan güncel fotoğraf çalışmalarının gerçekleştirilmesi için alan açan, projeler üreten; bağımsız, kâr amacı gütmeyen bir bilgi, düşünce ve deneyim paylaşım alanı ve sanatsal üretim mekânıdır.